MÜJDE IŞIL- “Metropolis”in üzerinden neredeyse bir asır, “A.I. Artificial Intelligence”ın üzerinden 20 küsur sene geçti. Yapay zekâ artık öngörü olmaktan çıktı, hayatımızın tam merkezinde. O kadar ki Hollywood aylardır bunun için grevde. Senaristlerin grevi bitse de oyuncularınki devam ediyor. İki tarafın da ortak taleplerinden biri yapay zekâya karşı güvence. Yapay zekâ tehdit mi, kolaylık mı, yeni bir devrin simgesi mi? Gareth Edwards’ın yönettiği ve senaryosunu Chris Weitz ile birlikte yazdığı “The Creator/Yaratıcı” bu sorulara hem ABD’nin kanlı geçmişi hem de robotların tarafından bakıyor.
Yapay zekâ, Los Angeles’ta nükleer patlama gerçekleştirince ABD’nin bir numaralı düşmanı hâline gelir. ABD, yapay zekânın varlığını sürdürdüğü Yeni Asya’ya harekat düzenler. Bunun için özel kuvvetler askeri ve geçmişteki acı deneyiminden dolayı Joshua’dan destek istenir. Joshua, mücadelenin içine girdikçe kimin cani kimin masum olduğunu sorgulamaya başlar.
Robotlar da mağdur
“Yaratıcı” pek çok bilim kurgu klasiğinden ilham almış bir yapım. “Blade Runner”, “The Terminator”, “Star Wars”, “I Robot”… Her birinden ve daha fazlasından izler bulmak mümkün filmde. Bu açıdan pek orijinal bir yapım olarak değerlendiremeyiz. Bilim kurgu dışına çıktığı bazı hamleleri de hayli tanıdık; “Apocalypse Now” ve “Platoon”dan görsel ve mental olarak çok beslenmiş. “Yaratıcı”, ABD’nin başta Vietnam olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında yaptığı katliamları, özgürlük adı altında getirdiği baskıyı yapay zekânın varlığıyla birleştiriyor. Dolayısıyla mağdur sadece ‘diğer kıta’ değil, robotlar da oluyor. Filmin bakış açısı, “E.T.” ile paralellik taşıyor. Spielberg’ün ‘uzaylı kötü değildir’ önermesi “Yaratıcı”da ‘yapay zekâ değil, onu üreten insan kötüdür’e evriliyor. İşin ilginci, bütün bu benzerlikler filmi taklit gibi gösterip önemsizleştirmiyor. Gareth Edwards her şeyden biraz biraz harmanlarken görsel dünyasını başarıyla kuruyor, hikâyeye dahil olunca o benzerlikler anlamlı ve duygusal bir bütünlük oluşturuyor.
Gareth Edwards filmin iki saati aşkın süresini epizotlara ayırırken duygusal damarı yoğun tutmaya özen gösteriyor. Yapay zekânın kalbinin, seçilmiş kişi yani küçük bir Buda’yı anımsatan çocuk olması insanlığın kurtuluşunu ruhsal dinginliğe, masumiyete bağlıyor. Joshua’nın ölen eşi ve çocukla ilişkisi de özellikle finale doğru bu duygusal modu iyice yükseltiyor, hatta filmin bilim kurgu boyutunu geride bırakıyor. Filmin yıldızı ise Nolan’ın “Tenet”inde parladıktan sonra yolu açılan John David Washington’dan ziyade küçük oyuncu Madeleine Yuna Voyles oluyor. “Yaratıcı” hem gişede hayal kırıklığı yaşatmayacak hem de türün tutkunları arasında zamanla çok sevilen bir yapıma dönüşecek potansiyele sahip.
“The Retirement Plan/Emeklilik Planı”
Dede deyip geçme
‘80’lerin romantik yakışıklısı, ‘90’ların aksiyon çılgını Nicolas Cage’i torun sahibi dede rolünde izlemek ilginç bir deneyim… Hele ki son zamanlarda vampirden tutun, kendi parodisini yapan farklı bir oyunculuk yelpazesini açmışken… “The Retirement Plan/Emeklilik Planı”, hiç görüşmediği kızının suça bulaşması üzerine onu ve torununu korumaya alan bir dedenin macerasını anlatıyor. Ama bu dede, farklı yetenekleri olan biri ve düşmanlarının işi hiç de kolay değil. Film sürpriz ya da orijinallik içermeyen, ortalama bir suç ve aile komedisi. Yönetmen ve senarist Tim Brown belli ki Nicolas Cage ile Ron Perlman’ın varlığına bel bağlamış. Açıkçası iki aktör de fena oynamamış ama ortada merak uyandırıcı, oyuncaklı bir senaryo olmayınca, kolayca unutulabilecek bir filmin parçası olmuşlar.